Ölüm Ve Ötesi

HAYAT, ÖLÜM ve KABİR

İbrahim Hakkı hazretleri :”Dünyaya gelen çocuk dört can ile zinde olduğu halde gelmiştir. Biri tabii nefis, biri bitkisel, biri hayvani, biri insani nefistir(ruh).”der
İnsanın bedeni, bu şehadet alemindeki mevcut elementlerden yani; özet olarak dört unsurdan ve bir de bu aleme ait olmayan bedeni idare eden, insani ruhtan oluşturulmuştur.

1- TOPRAK UNSURU: Dört unsurdan katı maddeleri oluşturan toprak unsuru, et, kemik, yağlar ve kanın içeriğini oluşturan maddelerdir.  Bunlar yediğimiz her türlü besinlerle Allahu Tealanın yarattığı bu vücut fabrikasında hücreler haline getirilerek vücudumuzun birer parçası haline gelirler.

2-SU UNSURU: Bu unsurda vücudumuzdaki sıvıları oluşturur. içtiklerimiz ve yediklerimizle vücudumuza girerek yerlerini alırlar.
3-HAVA UNSURU: Bu da soluduğumuz hava ile vücudumuza girerek yerini alır.
4-ATEŞ UNSURU: Bu unsurda yediklerimiz ve içtiklerimiz ile vücudumuza girerek 37-38 derecelik bir sıcaklık oluşturur.
Bütün bu unsurlar asaleten cansız, yani ruhsuz oldukları için yine cansızdırlar.  Eğer bunlarda ruh olsaydı, insan vücudundaki atomlar sayısı kadar ruh olması gerekirdi. Halbuki her insanda bilen, işiten, hisseden, sevinen, üzülen bir tane ruh vardır. Bu ruh, vücudu terk ettiği zaman, dört unsur ait olduğu yere tekrar göç etmek durumunda kalıyor. Bu gözlem, kainat labaratuvarında böyle gözlemlenmektedir. Bir kaç ateist adamın küçücük labaratuvarına sığmayacak kadar büyük ve derindir ve oldukça da açık bir durumdur. Allah’a iman, dar, yapay labaratuvarların duvarları arasına sıkışmayacak kadar büyük, o kadarda açık ve nettir. 

İNSANI OLUŞTURAN 4 RUH:  
1-Bitkisel Ruh: Buna hücresel hayat da denilir ki; Bu ruh sayılmaz aslında. Buna can da denilebilir. Doldur boşaltımı  bir süreç içinde devam eden düzenli hareketliliğe canlılık denilir. Bu bitkisel ruh denilen canlılık, insan, hayvan, ağaçlar ve bitkilerin hepsinde mevcuttur. Örnek olarak bir kavak veya söğüt ağacı kesildiği zaman, onun gövdesinden belli bir süreye kadar filizler fışkırmaya başlar.
Bir insan öldüğü zaman onun tırnak ve saçları belli bir süreye kadar uzaması da, insan bedenindeki canlılığın devam ettiğinin belgesidir.  Bitkisel ruhta etki ve tepki yoktur. Kısmi felç geçiren bir kimsenin o felçli uzvunda, herhangi bir hissin olmaması bunun  açık kanıtıdır.

2-Tabii Nefis: Bu ruh, insanlarda ve hayvanlarda bulunan ve onların biyolojik yaşamlarının düzenini sağlamaya vesile olan, etki ve tepkisi bulunan bir ruhtur. Bu da aslında ruh sayılmaz. Buna da “can” demek, daha doğrusudur ki, Türkçe’de buna; “canı çıktı” deyimi kulanılır. İnsanın ölümü bununla sınırlıdır. Yani; insanın bedenindeki “yürek” denilen kalbin ve  beyinle birlikte diğer uzuvların, durarak fonksiyonlarını yitirmesi ile gerçekleşen bir ölümdür.  Bu, insan bedenin yaşamasını sağlayan doğal ruhun sona ermesiyle, yeniden diriliş gününe kadar sürecek olan bir ölümün başlangıcıdır.

3- Hayvani Nefis: Bu insandaki aç gözlülük, haset, kibir ve tüm kötülüklerin kaynağı olan nefistir. Terbiye edilmekle yükümlüdür. Aksi durumda sahibini felaketlere , hatta sonsuz azaba götürür.

4- Şuurlu Ruh: Şuurlu ruh, insan, cin ve meleklerde bulunmaktadır. Şuur denilen anlayışın, anladığını anlayan, niçin yaratıldığını, nereden gelip nereye gideceğini düşünüp anlamaya çalışan, bilinç ötesi bir bilinçtir. Bu hayvanlarda yoktur. Akıllı varlıklar denilen insan, melek ve cin taifesinde bulunur. Allahu Teala insan ve cin hakkında  Kur’an da şu ayeti belirtmiştir:
-“Ve mâHalaKtül cinne vel inse illâ liya’budûn.” (Zariyat S./ 56)
Meali şerifi:
-“Ben cinleri ve insanları ancak(beni tanıyıp) bana kulluk yapsınlar diye yarattım.”diye buyuruldu.
Bu ayeti kerimede meleklerden bahsedilmemesinin sebebi hikmeti ise, onların yaratılışlarına kulluk vasfı yaratıldıkları andan itibaren verilmiş olduğu içindir. Yani; meleklerde nefs ve şeytani dürtüler ve şehvet bulunmaz. Onlar Allahın emirlerini hiç zorlanmadan eksiksiz olarak yapar ve asla isyan etmezler. İnsan ve cinlerin kulluğu ise; nefs, şeytan, dünyalık, şehvet, ni’met ve musibetle imtihan edilerek sınava tabi tutulmuştur. Bu kulluk sınavını kazanıp bu alemden gerçek öte aleme göçenler sonsuz mutluluğa erdirilecektir. Allahu Teala o müminler için Kur’an-ı Kerim’de: “Hum fîhâ Hâlidûn” diye buyurmaktadır . Mealen; “O Müminler, o cennetler de ebediyyen kalacaklardır.” buyurmaktadır. Bu Allah’ın Va’didir.

Bu insani ruhun hakikatini bilmek imkânsızdır. Âyet-i kerime şöyledir, mealen:
-“Ruh hakkında soranlara de ki: Ruh Rabbimin işlerindendir, size az bilgi verildi.) (İsra 85)

Aklın erdiği bilgileri anlayan, his organlarından beyne gelen duyguları alan, bedendeki bütün kuvvetleri, hareketleri idare eden, kullanan ruhtur. Ruh, göz vasıtasıyla renkleri, kulakla sesleri kavrar, sinirleri çalıştırır. Adaleleri hareket ettirir, böylece bedene iş yaptırır. Böyle işlere ihtiyarî yani istekli işler denir. Aklı kullanmak, düşünmek ve gülmek gibi şeyleri yapan ruhtur. Ruh, parçalanmadığı ve parçalardan meydana gelmediği için, hiç değişmez, bozulmaz, yok olmaz. Ruh, bir sanatkâra benzer. Beden, sanatkârın elindeki sanat aletleri gibidir. İnsanın ölmesi, ruhun bedenden ayrılmasıdır. Bu da, sanatkârın sanat aletlerinin yok olmasına benzer. (Ahlak-ı alai)

İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki: Cesetten ayrılan ruh, ya azaba, ya nimete kavuşur. İyilerinki yükselir, kötülerinki yedi kat yerin dibine iner. Bedenden ayrılan ruh, aletsiz, vasıtasız olarak her şeyi bilir. Bunun için, çeşitli nimet veya azapla karşılaşır. Ruh bedendeyken, bir uzuv, mesela insanın bir ayağı felç olsa, ruh bu ayağa tesir edemez. Ölüm ise, bütün uzuvların felç olmasına benzer; ancak ruh, bedenden ayrılınca, yine bilir, görür, anlar, sevinir, üzülür, bu halleri yok olmaz.

 ÖLÜM:
Allahu Teala uykuda olan kimselerin ruhlarının ahvalini  Zümer Suresi 42. ayette şöyle belirtiyor, mealen: “O ruhları, öldükleri zaman Allah alır, ölmeyenlerin de uykuları esnasında alır. Ölümüne hüküm verdiği kimselerin ruhunu tutar, diğerlerinin ruhunu ise, belli bir vakte kadar(Bedenlerine) salıverir. Gerçekten bunlar düşünen bir toplum için Allah’ın ayetleridir.” İkinci Binin Müceddidi İmamı Rabbani Hazretleri (Allah Ruhunun kudsiyetini artırsın) bu ayeti şu ifadelerle açıklıyor: ” Ruh bu dünyada iken bedeninden ayrılıp, alemi misale(madde alemi ile melekut alemi arasında bir alemdir) gider. Her uyku esnasında o alemi gezip dolaşır, sonra tekrar bedenine döndürülür. Vefat ettiği zaman ise bir daha dönmemek üzere beden kalıbından ayrılarak misal alemine değil, kabir alemine götürülür.”der ve “”Allahü teâlâ, insanın ruhunu bilinemez şekilde yarattı. Ruh, madde, cisim değildir, belli bir yeri yoktur. Ruh, bedenin ne içinde, ne dışındadır, ne bitişik, ne ayrıdır. Yalnız onu varlıkta durdurmaktadır. Bedenin her zerresini diri tutan ruhtur. Âlemi varlıkta durduran Allahü teâlâ, bedeni de ruh vasıtasıyla diri tutmaktadır. ” (Mektubat 1.c./287)

             Allah’ın Rasulü(salat ve selam O’na olsun) ölüm hakkında şöyle buyururlar: “Hepiniz uykudasınız, öldüğünüz zaman uyanacaksınız.”
           Hazreti Mevlana’da(k.s.) ölüm hakkında şöyle bir açıklamada bulunur: “Bedenlerimiz ruhumuzun elbiseleridir. Öldüğümüz zaman ruhlarımız beden elbiselerini çıkarıp öte aleme geçeceklerdir.” ve: “Ölüm uykunun küçük kardeşidir. Ölümü anlamak istiyorsan uykuya bak, ölümü anla“der. Hazreti Mevlana’ya talebeleri birgün şöyle bir soru yöneltirler: “Efendim, Kur’an: “ Küllü nefsin zâikatül mevt” mealen”Her nefis ölümü tadacaktır” diyor, siz ise Rasulullah’ın; ruhların ölmeyeceğini buyurduğunu söylemektesiniz. Bunu nasıl anlamalıyız? Hazreti Mevlana bunun üzerine talebelerine şu cevabı verir:
       -“Allahın Rasulü, ruhların ölmeyeceğini beyan ettiler, nefislerin ölmeyeceğini değil”
          Cenab-ı Allah, ölümünü takdir ettiği kimsenin ruhunu tutuyor, yaşamasını irade ettiğinin ruhunu bedeninine geri veriyor. Her insanın ruhu, beden kalıbından her uyku sırasında ayrılıyor ve bir şekilde “küçük ölüm” deyimini yaşıyor.  Bütün bunlardan şunları anlıyoruz; ruhlarımızın ölümle ölmeyeceğini, ölüm denilen kaçınılmaz gerçeğin, ruhun elbisesi olan bedenden ayrılması ile gerçekleşmiş olacağıdır. Eğer ki, bazılarının zannı gibi ruhlar ölümle ölmüş olsa idi, Münker ve nekir meleklerinin kabir sorularına kim muhatab olacaktı? Alt satırlarda  belirtilen “Kabir Azabı” ile ilgili  Kur’an ayetlerinin muhatabları ne olacaktı?
           Şu durum da ruhların ölümle ölme inancı, alt satırlarda belirtilen ayet ve hadis-i şeriflerle çürütülmüştür.

           KABİR AZABI:
‘Kabir azabını bilmem’ diyen kimse, helake uğrayan Cehmiyye’dendir. Çünkü o, Allah’ın ‘Biz onları iki defa azaplandıracağız’ (et-Tevbe, 101), ki burada kabir azabı kastolunmaktadır, ve ‘Zâlimler, bundan başka azaba uğrayacaklar’ (et-Tur, 47), yani kabir azabına çarptırılacaklardır âyetlerini inkâr etmiş olur. Eğer ‘Ben âyete inanıyorum, fakat tefsir ve te’viline inanmıyorum’ derse de kâfir olur. Çünkü Kur’ân’da, te’vili tenzilinin (lafzının) aynı olan âyetler vardır. Eğer bunu inkâr ederse küfre girmiş olur.
Mü’min Suresi 45 . ayette “ Fevekâhullâhu seyyiâti mâ mekerû ve hâka biâli firavne sûül azâbi ”   Mealen Nihayet Allah O’nu(Musa peygamberi) onların tuzaklarının kötülüklerinden korudu ve Firavun’un kavmini de, o kötü azab kuşatıverdi.”  Aynı surenin 46. ayetinde :   ” Ennâru yu’raDûne  aleyhâ ğuduvven ve aşiyyê  mealen: Onlara ateş,(kabirde) sabah ve akşam arz olunur.” Ve: ” Ve yevme tekûmussâah. EdHılû âle Firavne eşeddel azâb” mealen: ” Kıyamet koptuğu gün ise,  Firavun ve O’na tabi olanları azabın en şiddetlisine sokunuz.” Diye emreder Rabbul alemîn.

          İmamı Buhari Hazretleri kabir azabı için şu ayetleride beyan eder mealen: “…Sen o zalimleri can çekişirken bir görsen! Melekler ellerini uzatıp: “Haydi çıkarın canınızı bedenlerinizden”derler. “Bugün Allah adına haksız yere söyledikleriniz ve O’nun ayetlerine karşı büyüklük tasladığınız için hor ve hakir bir azabla cezalandırılacağınız gündür.”(En’am -93)  Tevbe suresinde:“…Biz onları (dünyada ve kabirde) iki kere azaba uğratacağız. Sonra da onlar, pek büyük bir azaba (cehenneme)  atılacaklar .”(Tevbe-101)
          Ayeti Kerime de görüldüğü üzere: ” Ateşin Firavun ve tabilerine sabah ve akşam sunulacağı”  ifadesi ile bu azabın,  kıyametten önce olacağı anlaşılmaktadır. Zaten ayetin devamın da: ” Kıyamet koptuğu gün ise onları azabın en şiddetlisine sokunuz.”  ifadesi ile kabir azabının dünya hayatı ile, kıyametin kopması  arasında olduğu apaçık belirtilmiş oluyor.     
          İbn-i Ömer(radıyallahu anh’den) Rasulullah efendimiz(salat ve selam üzerine olsun) buyurdular ki: “Sizden biri vefat edince sabah ve akşam kendisine (cennet ve cehennemdeki)yeri arz edilir. “ (Hadis-i Buhari).  Zeyd İbn-i Sabit(r.a.)den. Rasulullah buyurdular ki: “Teavvezû billahi min azâbil-kabri “ mealen: “Kabir azabından Allaha sığının “ Oradakiler:”Neûzü billahi min azabil-kabri “ Mealen: “Kabir azabından Allah’a sığınırız.”dediler. (Müslim, Cennet 67)
           Münker ve Nekir’in Soruları:
           Enes(radıyallahu anh)den. Rasulullah (salat ve selam üzerine olsun) buyurdular ki:”Kul kabrine konulup, yakınları da ondan ayrılınca-ki o, geri dönenlerin ayak seslerini işitir- kendisine iki melek gelir. Onu oturtup:
           “Muhammed” denen kimse hakkında ne diyorsun?diye sorarlar. Mü’min ise bu soruya” :
           “ Şehadet ederim ki O, Allah’ın kulu ve  rasuludür.”diye cevap verir.
Ona: Cehennemdeki yerine bak! Allah orayı cennetteki bir mekana çevirdi”denilir. (Adam bakar) her iksinide görür. Allah’da ona, kabrinden cennete bakan bir pencere açar.
              Göklerden bir çağırıcı şöyle nida eder:
            “Kulum doğru söyledi, ona cennetten tefrişte bulunun(ihtiyaçları gideren şeyler demektir), cennete giden bir kapı açın, onu cennetten giydirin!” Bunun üzerine ona cennetin nesiminden ve kokusundan getirilir ve kabri göz alabildiğine genişletilir.”         
            “ Eğer ölen kimse inançsızlardan ise, meleklerin sorularına “Bilmiyorum” diye cevap verir. Kendisine:
           Anlamadın ve uymadın” denilir. Sonra kulaklarının arasına demirden bir sopa ile vurulur. Bu acı ile öyle bir çığlık atarki,  onu(insanlardan ve cinlerden başka) ona yakın bütün kulak sahipleri işitir.” (Buhari, Müslim, Nesai, Tirmizi)
              Peygamber aleyhissalatü vesselam efendimiz  bir hadis-i şeriflerinde kabir alemi hakkında şöyle buyurmuştur. Mealen:” Kabir cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.” (Cami-üssağır
          

             Ehli Sünnet Yolunun alimleri kabir hayatının ve kabir azabının var olduğunu, yukarıda yazılı ayet ve hadisi şeriflerle belgelemişlerdir. Kabir hayatı bu kadar açık ayet ve hadisi şeriflerle bildirilmesine rağmen, halen kabir azabını inkar edenler, neleri inkar ettiklerini ve kime karşı geldiklerini akıllarını başlarına alıp iyi düşünmeleri gerekir. Aksi durumda ahiretteki pişmanlığın bir yararı olmayacaktır. Ehl-i Sünnet alimleri kabirde bulunan bazı ruhlara  kabir azabının, hem bedene hem ruha yapıldığını ve bazı ruhların da cennet hayatına benzer bir yaşayışla ödüllendirileceklerini, ayet ve hadis-i şeriflerle açıklamışlardır.  Hidayet Allahu Tealadandır vesselam.

             

Loading

439 - 1
DİKKAT: Hakaret, küfür, tehdit içeren mesajlarla ilgili gerekli yasal işlemler yapılır. Tüm gönderilerde IP adresleri ve gönderim tarihi sistem tarafından kaydedilmektedir. Soru veya mesaj göndermeden önce nezaket kurallarına dikkat ediniz.

Aşağıdaki formu doldururken isim kısmında takma ad veya rumuz kullanabilirsiniz. İnternet sitesi kısmını boş bırakınız. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir. Eposta adresiniz yayımlanmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Bir yanıt yazın