Hadislerle Öğütler

FilizYARATILIŞ:
“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini vareden ve o ikisinden bir çok erkek ve kadınlar üreten Rabbiniz’den sakının. Adına birbirinizden istekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Muhakkak ki Allah sizin üzerinize gözetleyicidir.” (Nisa Suresi-1)

Ebu Musa el-Eşari (r.a)’dan Rasulullah (s.a.s)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

“Allah (c.c), yeryüzünün her tarafından alınan birer avuç topraktan Adem (a.s)’ı yarattı. İşte insanlar bu yüzden toprak gibi değişik değişiktir. Bazıları siyah, bazıları kırmızı, bazıları da beyazdır. Bazıları da bu renklerin arasındadır. Bazıları yumuşak, bazıları çirkef, bazıları da temizdir.” (Tirmizi, Beyhaki)

ALİMLER HAKKINDA PEYGAMBERİMİZİN(S.A.V.) SÖZLERİ :

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz alimler hakkında şöyle buyurdular mealen:
– “Alim ölse bile diridir, cahil diri olsa bile ölüdür.” (Hadis-i Deylemî)
– “İlim ibadetten üstündür.”   (Hadis-i Deylemî)
– (Kalbe gelen kötü şey söylenmedikçe ve buna uygun hareket edilmedikçe affolur.)
[Hadis-i Beyheki]


KADER HAKKINDA

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz buyurdular ki:
-“Ahir zamanda fala inanıp, kaderi inkâr edenler  çıkacaktır” (Tirmizi)
-“Kaderi inkâr edenin İslam’dan nasibi yoktur.” (Buhari)
“Ahir zamanda, şu üç şeyden korkuyorum: Müneccimlere (falcılara) inanmak, kaderi inkâr ve idarecilerin zulmü.” (Taberani, İbni Asakir,)

-“Ümmetim kaderi inkâr etmedikçe, dinde sabittir. Kaderi yalanlayınca helak olurlar.” (Taberani) Peygamber(s.a.v.)Efendimiz buyurdular ki:
-“Şu üç şeyden korkuyorum: Âlimin sürçmesi, Münafıkların Kur’an böyle diyor diyerek tartışmaya girişmesi, Kaderin inkâr edilmesi.” (Taberani)
-“Kaderden bahsedilince dilinizi tutunuz!”(Taberani) Yani; herkes kendi aklına ve mantığına göre değil de, ehl-i sünnet ulemasının KUR’AN VE SÜNNETE GÖRE YAPTIKLARI açıklamalarına göre kaderden söz etmelidir. Aksi durumda bilmeden sonsuz bir çıkmaza düşmüş olabiliriz. 

-“Kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna iman etmedikçe, başa gelenin asla şaşmayacağına, başa gelmemesi mukadder olanın da asla gelmeyeceğine inanmadıkça, hiç kimse iman etmiş sayılmaz.” (Tirmizi)

-“Allahü teâlâ, ilk önce Kalemi yaratıp, “Kaderi, olanı ve sonsuza kadar olacak olanı yaz” buyurdu.”(Tirmizi, Ebu Davud) Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz buyurdular ki:
“Bütün Peygamberler şunlara lanet etmiştir:
1) Allah’ın kitabında olmayan şeyi ona ekleyen
(Kur’anda böyle yazıyor diye yalan söyleyen, Kur’anı kendi görüşüne göre tevil eden),
2) Allah’ın kaderini inkâr eden,
3) Allah’ın zelil ettiğini aziz, aziz ettiğini de zelil eden zalim idareci.”
(Taberani) Yani; fâsık bir kimseye değer vermek, onu itibarlı bir yere getirmek, salih bir kimseye değer vermemek, onu itibarsız, aşağı bir yere getirmek gibi. Yine bir başka sahih hadiste Rasul-i Ekrem şöyle buyurur:
-“Kaderiyenin İslam’dan nasibi yoktur. Bunlar, Şer takdir edilmedi derler.” (Beyheki) (Kaderiye, Mutezile demektir.) “Denge, Rahman Allahü Teâlânın kudret elindedir. Kimini yükseltir, kimini alçaltır.” (Bezzar)

-“Allahü teâlâ, hayır murat ettiğinin maişetini kolaylıkla verir. Şer murat ettiğinin ise, maişetini zorlukla karşılaştırır.” (Beyheki)
-“Ümmetimin helaki üç şeydedir: Irkçılık, kaderi inkâr ve nakle itibar etmemek .” Yani; kendi görüşünü din gibi anlatmak. (Taberani)
-“Her şey ezelde yazıldı. Kalem kurudu.” (Tirmizi)Yani; kader, takdir son buldu ve kaleme yazacak bir şey kalmadı.
-“Bütün insanlar toplanıp sana fayda vermek için çalışsalar, ancak Allahü teâlânın senin için takdir ettiğinden fazlasını yapamazlar. Eğer bütün insanlar, sana zarar vermeye kalksalar, ancak Allahü teâlânın senin hakkında takdir ettiği zarardan fazlasını veremezler. Çünkü artık kaderi yazan kalem kurudu, yazıları değişmeyecek şekilde kesinleşti.” (Tirmizi) 

      “Muhakkak ki, sözlerin en doğrusu Allah’ın Kelamı, yol¬ların en hayırlısı Muhammed’in (s.a.v.) yoludur. İşlerin en kötüsü ise sonradan uydurulanlardır. Sonradan uydurulup di¬ne sokulan her amel bidat, her bidat sapıklık ve her sapık¬lık da ateştedir.”-  (Müslim Cuma: 13; Nesai Cuma: 24 )

Hazreti Ömer’in  ileri sürdügü görüsler o kadar isabetliydi ki; bazi ayetler onun daha önce isaret ettigine uygun olarak nazil oluyordu. Resulullah (s.a.s) onun bu durumunu su sözüyle ifade etmekteydi:
-“Allah, hakkı  Ömer’in dili ve kalbi üzere kildi” (Üsdül-gâbe, IV, 151).

K I Y A S :

Kıyas-ı Fuhaka, bir içtihad meselesidir. Bunun meşru ve makbul olması şeriatça sabittir.

“Ey akıl ve düşünce sahibleri! İbret alınız” (Haşr: 2) meâlindeki Kur’an emri buna delildir. Resul-i Ekrem Efendimiz ümmetinin fıkıh alimleri için böyle bir içtihadı caiz görmüş ve övmüşlerdir.

Bir örnek gösterebiliriz: Peygamberimiz ashab-ı Kiramdan Muaz ibni Cebel’i (radıyallahu anh) kadı tayin etmişti. Peygamberimiz ona: “Ey Muaz, ne ile hükmedeceksin?” diye sorunca:

– Kitab ile hükmedeceğim, onda bulamazsam sünnet ile hükmedeceğim, onda bulamazsam içtihadımla hükmedeceğim cevabını vermişti.

Peygamber Efendimiz de bu cevap üzerine: “Yüce Allah’a hamd olsun ki, peygamberinin görevlendirdiği elçisini, peygamberinin razı olduğu şeye kavuşturmuştur” buyurarak memnuniyetini açıklamıştı.

“İnsanlara Rablerinden bahsederken, korku ve sıkıntı veren şeylerden söz etmeyin!”
[Beyheki]

Peygamber Efendimiz buyurdularki:

“İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe gerçekten iman etmiş olamazsınız.” (Müslim, Tirmizi)

HASET

Hadîs-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Haset etmekten sakınınız. Biliniz ki, ateş odunu yok ettiği gibi haset de, iyilikleri yok eder).
(Müslümanlar hayırlı olur. Haset edince (kıskanınca) hayır kalmaz).
(Haset, koğucu ve kehanet sahipleri benden değildir).
(Mü’min imrenir; münafık ise, kıskanır).
(Bir kulun kalbinde kıskançlık ile îmân bir arada olmaz).

Ya Vedud! Ya Vedud! Ya Zel-arşil-mecîd! Ya Mübdi, Ya Muid! Ya Feaalün lima yürid! Eselüke bi-nuri vechikel-lezi melee erkane arşike ve eselüke bi-kudretikel-leti kadderte biha halkake ve bi rahmetike-lleti vesiat külle şeyin. La ilahe illa ente. Ya Muğis, eğisni! Ya muğis, eğisni! Ya muğis, eğisni

-“Kişinin Allah katında bir derecesi bulunur. Ona yapacak olduğu bir amelle ulaşması mümkün olmaz. Bu sebeple Allah devamlı olarak onu hoşlanmadığı bir işle imtihan eder ve bu yüzden o ulaşamadığı dereceye ulaşır”.  (R.Ehadis- 1367)

Müslümanın İslamiyetine ait güzelliklerindendir, kendisini ilgilendirmeyen her şeyden uzak durması.. (Sünen-i Tirmizî, İbn-i Mace)

EVLİYAYA DÜŞMANLIK HK. VE YAKINLIK KAZNMAK

Allah Teâla KUDSİ HADİSLE buyurdu ki:
“Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım (aynî veya kifaye) şeyleri  eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum. Ben yapacağım bir şeyde, mü’min kulumun ruhunu kabzetmedeki tereddüdüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem.” (Buhârî, Rikak 38.)

MAL SEVGİSİ

“Bir koyun sürüsüne giren iki aç kurdun verdiği zarardan, servet ve makam düşkünü bir adamın dinine verdiği zarar daha az değildir.”
(Tirmizi)

“Dünyalıkta sizden daha aşağısına bakınız. Zira size layık olan, üzerinizdeki Allah’ın nimetini hor görmemenizdir.”
(Buhari)

“Bir koyun ağılına giren iki aç kurdun verdiği zarardan daha az değildir, haset ve mal sevgisinin Müslümanın dinine verdiği zarar.”
(Tirmizi)

“Her ümmetin bir fitnesi (imtihanı) vardır. Benim ümmetimin fitnesi maldır. ” (Nesai)

AKIL
Tetbir gibi aklı, haramdan kaçmak gibi vera(ibadet) , güzel ahlak gibi dindarlık yoktur.”
(İbn-i Hibban)

ZEVCE

Zevci eşini yatağa çağırdığında imtina eden kadına melekler sabaha kadar lanet ederler. “
(Buhari)

Kendisinden kocası razı olduğu halde vefat eden mümine kadın, cennetliktir.”
(Tirmizi)

KÖTÜ AHLAK

Hiç bir günah yoktur ki tövbesi kabul olunmasın . Ancak kötü ahlak sahibi hariç. Zira o bir günaha tövbe eder döner daha daha kötüsünü işler. “
Taberani)

KADINLAR:

İbn-i Abbas (r.a) şöyle dedi:

“Kadın, Adem (a.s)’dan yaratılmıştır. Bu sebeple bütün derdi ve düşkünlüğü erkeğidir. Erkek ise topraktan yaratılmıştır. Onun derdi ve düşkünlüğü de topraktır. Bu sebeple kadınlarınızı evinizde tutunuz.”
(İbn-i  Ebi Hatim, İbn-i Münzir, Beyhaki, Sahih senedle)

Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:

“Kadın, kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburganın en eğri tarafı, en üst kısmıdır. Eğer onu düzeltmeye kalkışırsanız kırarsınız. Eğer düzeltmeden ondan faydalanmaya kalkarsanız yamuk bir şeyden istifade etmiş olursunuz.”
(Buhari, Müslim)

“İffetli olursanız, kadınlarınız da iffetli olur. Ana-babanıza ihsan ederseniz, çocuklarınız da size ihsan eder!”
[Taberani]

*******************************************************************************************************************

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Rabbiniz arada bir tercüman bulunmaksızın, her birinizle konuşacaktır.
Kişi sağına bakar, önceden gönderdiği iyi işleri görür; soluna bakar vaktiyle yaptığı kötü işleri görür.
Önüne bakar, önünde sadece cehennemi görür. Yarım hurma ile de olsa cehennemden korununuz.”
Buhârî, Zekât 9; Müslim, Zekât 67.

 – “Muhakkak ki, sözlerin en doğrusu Allah’ın Kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed’in (s.a.v.) yoludur. İşlerin en kötüsü ise sonradan uydurulanlardır. Sonradan uydurulup dine sokulan her amel bidat, her bidat sapıklık ve her sapıklık da ateştedir.”-  (Müslim Cuma: 13; Nesai Cuma: 24 )

Hazreti Ömer’in  ileri sürdügü görüşler o kadar isabetliydi ki; bazi ayetler onun daha önce isaret ettigine uygun olarak nazil oluyordu. Resulullah (s.a.s) onun bu durumunu su sözüyle ifade etmekteydi:

-“Allah, hakkı  Ömer’in dili ve kalbi üzere kildi” (Üsdül-gâbe, IV, 151).

Kıyas-ı Fuhaka, bir içtihad meselesidir. Bunun meşru ve makbul olması şeriatça sabittir.

“Ey akıl ve düşünce sahibleri! İbret alınız” (Haşr: 2) meâlindeki Kur’an emri buna delildir. Resul-i Ekrem Efendimiz ümmetinin fıkıh alimleri için böyle bir içtihadı caiz görmüş ve övmüşlerdir.

Bir örnek gösterebiliriz: Peygamberimiz ashab-ı Kiramdan Muaz ibni Cebel’i (radıyallahu anh) kadı tayin etmişti. Peygamberimiz ona: “Ey Muaz, ne ile hükmedeceksin?” diye sorunca:

– Kitab ile hükmedeceğim, onda bulamazsam sünnet ile hükmedeceğim, onda bulamazsam içtihadımla hükmedeceğim cevabını vermişti.

Peygamber Efendimiz de bu cevap üzerine: “Yüce Allah’a hamd olsun ki, peygamberinin görevlendirdiği elçisini, peygamberinin razı olduğu şeye kavuşturmuştur” buyurarak memnuniyetini açıklamıştı.

 

“İnsanlara Rablerinden bahsederken, korku ve sıkıntı veren şeylerden söz etmeyin!”
[Beyheki]

Peygamber Efendimiz buyurdularki:

“İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe gerçekten iman etmiş olamazsınız.” (Müslim, Tirmizi)
HASET

Hadîs-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Haset etmekten sakınınız. Biliniz ki, ateş odunu yok ettiği gibi haset de, iyilikleri yok eder).
(Müslümanlar hayırlı olur. Haset edince (kıskanınca) hayır kalmaz).
(Haset, koğucu ve kehanet sahipleri benden değildir).
(Mü’min imrenir; münafık ise, kıskanır).
(Bir kulun kalbinde kıskançlık ile îmân bir arada olmaz).

-“Kişinin Allah katında bir derecesi bulunur. Ona yapacak olduğu bir amelle ulaşması mümkün olmaz. Bu sebeple Allah devamlı olarak onu hoşlanmadığı bir işle imtihan eder ve bu yüzden o ulaşamadığı dereceye ulaşır”.  (R.Ehadis- 1367)

-” Namus gayreti imandandır. Kadın erkek bir arada eğlenmek ise, nifaktandır.” (Hadisi Deylemi)
-” Sa’d Bin Ubade’den:
“(Namus konusunda) Ben senden daha gayyurum ama, Allah benden daha gayyurdur. Onun için fuhuşun açık ve gizlisi haram kılındı.” (Buhari)
-” Kim Allah katındaki yerini bilmek istiyorsa kalbinde taşıdığı Allah’a olan muhabbet ve saygısına baksın. (Deylemî/5858)

 

BAZI HADİSİ ŞERİFLER

– “Allah, kimseyi, elinde olmadan kalbine gelen çirkin şeylerden dolayı -onları yapmadığı veya konuşmadığı sürece- hesâba çekmeyecektir.”(Buharî, Talak, 11).

– Buharî, İlim, 44’te, Şurut 12, Tefsir-Enbiya 27(doğrusu, 21)de  bu konu yoktur. İlk iki yerdeki “unutma” kelimesi, oralardaki Hz. Musa-Hz. Hızır kıssasında vardır.

– “Şüphesiz Allah, ümmetimden, hatâ, unutma ve yapmaya zorlandıkları şeyi (n hükmünü) kaldırmıştır”, “Allah, kimseyi, elinde olmadan kalbine gelen çirkin şeylerden dolayı -onları yapmadığı veya konuşmadığı sürece- hesâba çekmeyecektir.”  hadis rivayetleri için (bk. İbn Mece, Talak, 16).

– Buharî ve Müslim’de geçen aşağıdaki hadislerde, Peygamberimizin (a.s.m) bir kısım hususiyetleri zikredildiği halde,  adı geçen “hatâ, unutma ve icbar”la ilgili hususların yer almaması dikkat çekicidir:

– Ebu Hureyre anlatıyor: Resulüllah (a.s.m) şöyle buyurdu: “Şu altı şeyle peygamberlerden üstün oldum: Bana belagat-fesahat/veciz anlatım gücü verildi. Düşmanın kalbine salınan korkuyla zafer kazandım. Savaş ganimetleri bana helal kılındı. Yeryüzü bana temiz ve mescit kılındı. Önceki peygamberler kendi kavimlerine hususî olarak gönderilirken, ben bütün insanlara gönderildim. Peygamberlik benimle sona erdi.” (Müslim, Mesacid, 1)

– Hz. Cabir anlatıyor: Resulüllah (a.s.m) şöyle buyurdu : “Benden önce hiç kimseye verilmeyen beş şey bana verildi: Bir aylık mesafeden düşmanın kalbine salınan korkuyla zafer kazandım. Yeryüzü benim için mescit ve ter temiz kılındı. Öyle ki ümmetimden bir kimse nerede olursa olsun, namaz vakti geldiğinde orada namazını kılabilir. Savaş ganimetleri bana helal kılındı.  Ki benden önce hiç kimseye helal kılınmadı. Bana şefaat verildi(diğer peygamberlerinkinden farklı bir şefaat) Bütün insanlara gönderildim.” (Buharî, Teyemmüm, 1)

– İbn Hacer, bu hasletlerin/özelliklerin değişik rivayetlerdeki sayısına dikkat çekerek toplam olarak çok daha fazla olduğunu vurgulamıştır. Ona göre, İbn Huzeyme ve Nesai’de yer alan ve Peygamberimizin (a.s.m) hususiyetlerinden biri olarak aktarılan “Bana Bakara Suresinin son kısmı Arşın altındaki bir hazinden verildi” ifadesinde, söz konusu edilen ayette yer alan hasletlerden bazıları da, “hatâ ve unutmanın hesaba tabi tutulmaması” dır.(bk. İbn Hacer, Fethu’l-Barî, ilgili hadisin şerhi).

– İbn Hacer’in bu ifadesinden anlaşılan, “hatâ ve unutmanın hesaba tabi tutulmaması” da bu ümmete mahsustur. Nitekim, Bedreddin el-Aynî de “hatâ, unutma ve icbar altında yapılanların hesaba tabi tutulmaması”nın bu ümmete mahsus olduğunu açıkça vurgulamıştır(bk. Umdetu’l-Karî, ilgili hadisin şerhi).

– Bununla beraber, adı geçen  hadislerin zahir ifadelerinde, “hatâ, unutma ve icbar altında yapılan işlerin muaf tutulmasının” sadece bu ümmete mahsus olduğunu gösteren açık bir delil yoktur. Öyle de anlaşılabilir, -başka ümmetler için de geçerli olmakla beraber- bu ümmete bunların özel olarak hatırlatılması da söz konusu olabilir.

Çünkü, adı geçen hadislerden hiçbirisinin metninde açıkça “şu hasletler bu ümmete mahsustur” ifadesine yer verilmemiştir. Oysa, Buharî ve Müslim’de geçen diğer hasletler için bu husus açıkça belirtilmiştir. O halde, denilebilir ki, , “hatâ, unutma ve icbar altında yapılan işlerin muaf tutulmasının” ifade edilmesi, diğer ümmetleri dışlayan bir kayd-ı itirazî  değil, bu ümmetin durumunu ortaya koyan bir kayd-ı vakiîdir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading

3.022 - 1
DİKKAT: Hakaret, küfür, tehdit içeren mesajlarla ilgili gerekli yasal işlemler yapılır. Tüm gönderilerde IP adresleri ve gönderim tarihi sistem tarafından kaydedilmektedir. Soru veya mesaj göndermeden önce nezaket kurallarına dikkat ediniz.

Aşağıdaki formu doldururken isim kısmında takma ad veya rumuz kullanabilirsiniz. İnternet sitesi kısmını boş bırakınız. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir. Eposta adresiniz yayımlanmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


“Hadislerle Öğütler” üzerine 3 yorum.

    1. Yazılarımızı kaynak belirtmek şartı ile paylaşmanıza memnun oluruz.

Bir yanıt yazın