Kur’an’da Kaza ve Kader

İmamzade Türbesi
İmamzade Türbesi

K A Z A  ve  K A D E R  Nedir?

Yazan: Bekir Abdullah

İnsanlara gelen hayır ve şer, fayda ve zarar, kazanç ve ziyanların hepsi, Allahü teâlânın takdir etmesi iledir.
Kader, lügatte, bir çokluğu ölçmek, hüküm ve emir demektir. Allahü teâlânın ezelde, bir şeyin varlığını dilemesine kader denilir.
Kaza: Kaderin, yani varlığı dilenilen şeyin var olmasına kaza denir.
Kaza ve kader kelimeleri, birbirinin yerine de kullanılır. Buna göre kaza demek, ezelden ebede kadar yaratılacak şeyleri, Allahü teâlânın ezelde dilemesidir. Bütün bu eşyanın, kazaya uygun olarak, daha az ve daha çok olmayarak yaratılmasına kader denir. Allahü teâlâ, olacak her şeyi ezelde, sonsuz öncelerde bilmesi ilmine kaza ve kader denir. Kadere iman farzdır. Bu husus Kur’an-ı kerim ve hadis-i şerifler ile bildirilmiştir. Allahü teâlâ, ezeli ilmiyle, insanların ve diğer mahlûkatın, ne zaman doğacağını, ne zaman öleceğini ve ne yapacaklarını bilir. İlahın her şeyi bilmesi, her şeye gücü yetmesi gerekir. Bilmeyen, gücü yetmeyen, muhtaç olan, ölümlü olan ilah olamaz. Allahü teâlâ, herkesin ne yapacağını bilir.   İnsanların başına gelecek olaylar, doğacakları, ölecekleri ve ne iş yapacakları gibi bütün bilgiler, levh-i mahfuz denilen bir kitaptadır. Bu kitaptaki bilgilere kader denilir. 

KUR’AN’DA KAZA VE KADER

Allahu Teala Kur’an-ı kerimde kader hususunda buyurdu ki, mealen:
-“Biz, her şeyi kader ile [bir ölçüye göre] yarattık.” (Kamer 49)
-“Allah, onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir”  (Bekara 255)
-“Yeryüzünde vuku bulan ve başınıza gelen bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitaba (levh-i mahfuza) yazmış olmayalım. Elbette bu, Allah’a kolaydır.” (Hadid 22) 

-“Yaptıkları küçük büyük her şey, satır satır kitaplarda yazılmıştır.” (Kamer 52, 53)
-”Sonra o kederin ardından (Allah) üzerinize öyle bir eminlik, öyle bir uyku indirdi ki, o, içinizden bir zümreyi örtüp bürüyordu. Bir zümre de canları sevdasına düşmüştü. Allah’a karşı, cahiliyet zannı gibi, hakka aykırı bir zan besliyorlar ve “Bu işten bize ne?” diyorlardı. De ki: ”Bütün iş Allah’ındır”. Onlar sana açıklamayacaklarını içlerinde saklıyorlar (ve) diyorlar ki: “Bize bu işten bir şey olsaydı burada öldürülmezdik”. Onlara şöyle söyle: “Eğer siz evlerinizde olsaydınız bile, üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar yine muhakkak yatacakları (öldürülecekleri) yerlere çıkıp gidecekti. Allah (bunu) göğüslerinizin içindekini denemek ve yüreklerinizdekini temizlemek için yaptı. Allah göğüslerin içinde olanı bilir.” (Al-i imran: 154)

-”Her ümmetin bir eceli vardır. O ecel geldiğinde, ne bir ân erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.” ( A’raf: 34)
-”De ki: “Hiçbir zaman bize Allah’ın bizim için takdir ettiğinden başkası dokunmaz. O bizim mevlamızdır. Müminler yalnızca Allah’a tevekkül etsinler.” (Tevbe: 51)

-”De ki, “Ben, Allah’ın dilediğinin dışında kendi kendime ne bir zarar ne bir fayda verebilirim”. Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri gelince artık ne bir an geri, ne bir an ileri gidebilirler.”  (Yunus: 49)

-”Yeryüzünde rızkı Allah’a ait olmayan hiçbir canlı yoktur. O, onların karar kıldıkları yerleri de, emaneten durdukları yerleri de bilir. Onların hepsi apaçık bir kitaptadır.” (Hûd:6)
-”Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta (Lehv-i mahfuzda) bulunmasın.” (Neml:75)
-”Peygambere Allah’ın takdir ettiği, mübah kıldığı şeyde bir darlık yoktur. Bundan önce geçen bütün peygamberler hakkında Allah’ın sünneti böyledir. Allah’ın emri ise biçilmiş bir kaderdir.” (Ahzab: 38)

-”Hem Allah sizi bir topraktan, sonra bir damla sudan yarattı. Sonra sizi çiftler kıldı. O’nun bilgisi olmadan ne bir dişi hamile olur, ne doğurur. Kendisine ömür verilenin de ömrünün uzatılması da, ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitapta yazılıdır. Şüphe yok ki bu, Allah’a göre kolaydır.” (Fâtır:11)

 “Allah’ın izni olmayınca hiç bir musibet isabet etmez. Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir.” (Teğabun:11)
-“Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey, Ondan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyüğü de, apaçık kitaptadır.” (Sebe 3)

KADER HAKKINDAKİ HADİS-İ ŞERİFLER:

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz buyurdular ki:
-“Ahir zamanda fala inanıp, kaderi inkâr edenler  çıkacaktır” (Tirmizi)
-“Kaderi inkâr edenin İslam’dan nasibi yoktur.” (Buhari)
-“Ahir zamanda, şu üç şeyden korkuyorum: Müneccimlere (falcılara) inanmak, kaderi inkâr ve idarecilerin zulmü.” (Taberani, İbni Asakir,)
-“Ümmetim kaderi inkâr etmedikçe, dinde sabittir. Kaderi yalanlayınca helak olurlar.” (Taberani) Peygamber(s.a.v.)Efendimiz buyurdular ki:
-“Şu üç şeyden korkuyorum: Âlimin sürçmesi, Münafıkların Kur’an böyle diyor diyerek tartışmaya girişmesi, Kaderin inkâr edilmesi.” (Taberani)
Peygamber(s.a.v.) Efendimiz buyurdular ki;
-“Kaderden bahsedilince dilinizi tutunuz!” (Taberani)
Ehl-i sünnet alimleri bu hadisi şerifi şu mealde açıklamıştır:
-“Herkes kendi aklına ve mantığına göre değil de, ehl-i sünnet ulemasının KUR’AN VE SÜNNETE GÖRE YAPTIKLARI açıklamalarına göre kaderden söz etmelidir. Aksi durumda bilmeden sonsuz bir çıkmaza girilebilir.” 

-“Kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna iman etmedikçe, başa gelenin asla şaşmayacağına, başa gelmemesi mukadder olanın da asla gelmeyeceğine inanmadıkça, hiç kimse iman etmiş sayılmaz.” (Tirmizi)

-“Allahü teâlâ, ilk önce Kalemi yaratıp, “Kaderi, olanı ve sonsuza kadar olacak olanı yaz” buyurdu.”(Tirmizi, Ebu Davud)

EK 1:

Kaza ve Kader: Hak ehli Ulema şöyle dediler: “Yaratıkların her türlü işleri, durumları ve sözlerinin hepsi Allahu Teala’nın kaza ve kaderi ile vücud bulmaktadır.  Kaza: yapmak, takdir etmek demektir. Kader: Her bir yaratığı ona ait sıfatları ile belirleyip, tesbit etmektir. (İslam dergisi itikat)

Sapık mezheplere göre Kur’an mahluktur, şefaat yoktur, büyük günah işleyenler kafirdir, kimine göre kul işlediği suçtan sorumlu değildir, (bunların hepsi itikat kategorimizdedir. okursanız öğrenirsiniz) Mutezile, Cebriye, Kaderiye vs. bunların hepsi sapık mezheplerdir. Ehli Sünnet alimleri Kur’an, Sünnet ve Eshabın icmasından ayrılmadıkları ve kendi akıllarına göre içtihat etmedikleri için sapıklığa düşmemişlerdir. Akla ve kuru mantığa dayanan felsefeciler sırat-ı müstekîmden ayrılmışlardır.. Vahye uymayan akıl, ışıksız oda da, iğne arayan göz gibidir.  Allah’ın dinini akıllarına uydurmaya çalışan kimseler hadisleri inkar etmişler ve çelişkiye düşmüşlerdir. Bunlar ahirette daha da şaşkın olacaklardır.

Kişinin imanını nerede bulduğu aranmaz. Önemli olan nasıl bir imanı bulduğudur. Şeytan, yüzyıllardır yeryüzünde yanlış bir imanı doğru göstererek, milyarlarca insanları ineklere, böceklere taptırmıyor mu?  Doğru imanı mealcilerin yanında bulacağını sananlar hak ile batılı karıştırmış zavallılardır. Zira, sözleri ile işleri birbirini tutmayan binlerce mealci ve binlerce birbiri ile çelişen Kur’an mealleri varken, hangi kurtuluştan söz edilebilir?

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz buyurdular ki:
-“Bana Kur’ân ve onun gibisi, yani sünnet verildi. Yakın bir zamanda karnı tok koltuğuna yaslanmış kimseler çıkacak ve diyecekler ki: “Size bu Kur’ân yeter. Onda neyi haram bulursanız haram, neyi de helâl bulursanız helal sayın.’ Biliniz ki Allah Rasûlü’nün haram kıldığı da haramdır. Ehlî eşek eti ve köpek dişli hayvanlar size haram kılınmıştır.”
(Ebû Dâvud, Sünnet, 5; İmâre, 33; Tirmizi, İlim, 10; İbn Hanbel, IV,130-131)

Bir kimse kendi kendinin doktorluğunu yapıp rastgele ilaç alırsa sonuç işte bu kadar vahim olur.

Subhânallâhi ve bi hamdih. Vesselam.

EK 2: EVLİLİK KADER Mİ?

Kimin kimle evleneceği ezelde muayyen olup, hiçbir surette değişmeyeceğini hatta, Ashab-ı Kiram’dan bir zatın Peygamber (s.a.v.) Efendimize:
-“Falan kadınla evlenmek istiyorum, dua buyurun.” demesi üzerine Rasulullah:
-“Eğer sana, İsrafil, Mikail, Cebrail,ve Hamele-i Arş, (A.S.) dua etse, aralarında Ben de bulunsam, gene sen ancak senin için yazılan kadınla evlenirdin.” buyurmuşlardır.

(Ramuz-ul Ehadis: 357/9)

Evlenmek isteyen kimse bu kadın benim kaderimmiş deyip hiç bir istişare yapmaması sünnete uygun değildir. Her türlü meşru sebepler kullanıldıktan sonra bir kimse ile evlenmek mümkün olmadıysa o da kaderdir.

EK: 3

Kader, İlahi yazgı, alınyazısı anlamlarına gelir. İrade-i cüz- ayet
Kader iki türlüdür: Kulların iradesinin sebep olmadığı İlahi yazgı ve kulların iradelerin sebep olacağı işleri Allahu Tealânın ezelde bilmesi ve o bildiklerini Levh-i Mahfuza yazmasıdır.
1- İrademiz sebep olmadan yaratılan işler:
Bunlar, evrenin ve içindekilerin yaratılışı, dünyaya ne zaman geleceğimiz, nerede doğacağımız, nerede ve nasıl öleceğimiz, cinsiyetimiz v.s. şeylerdir.
2- İrademiz sebebiyle yaratılan işlerimizin yazgısı:
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz buyurdular ki:
– “Bütün işler Allahü teâlâdandır; Hayır olanı da şer olanı da yaratan O’dur.(Taberani)
Allahu Teala hadis-i kudside şöyle buyurdu, mealen:
-“ Ben âlemlerin Rabbiyim, hayrı da, şerri de ancak ben tayin ederim. Hakkında(iradesiyle kötü yolu seçip de) şer yazdığıma yazıklar olsun, hakkında(iradesiyle hayrı seçip de) hayır yazdığıma ise ne mutlu.” (Hadis-i İ. Neccar)
Bu hadis-i kudsinin Ehl-i Sünnete göre açıklaması:
Allahü Teâlâ ezelde, kullarının iyilik mi, kötülük mü işleyeceklerini, Cennetlik mi Cehennemlik mi, olacaklarını ezelî ilmi ile bildiği için yazmıştır. Allahu tealanın bunları bilip yazması, kullarını o işi yapmak zorunda bırakmamıştır. Çünkü Allah, işlerimiz hakkında serbest seçim yapmamızı, günah ve sevaptan sorumlu olmamızı dilemiştir.
Bir kimse bir şey hakkında bir tahmin yaptığında tahmini tutarsa onun tahmininin o işin olmasına en küçük bir etkisinin olmayacağı kesindir. O halde insanın bir şey hakkındaki bilgisi tahmindir, o şey ya öyle olur ya da başka türlü olur. Ama Allah’ın o şeyin olacağını önceden bilmesi, tahmin değil kesin ilimdir. Onların gelecekte ne yapacaklarını önceden bilip yazması, kulu cennetlik olmaya veya cehennemlik olmaya zorlamaz.
İbnu Amr İbni’l-As’dan (radıyallahu anhüma):
– “Rasûlullah aleyhissalâtu vesselâm, elinde iki kitap olduğu halde yanımıza geldi ve: “Bu iki kitap nedir biliyor musunuz?” buyurdular. Cevaben: “Hayır, ey Allah’ın Resûlü! Bilmiyoruz. Ancak bildirmenizi istiyoruz!” dedik. Bunun üzerine sağ elindekini göstererek: “Bu Rabbülâlemin’den (gelmiş) bir kitaptır. İçerisinde cennet ehlinin isimleri mevcuttur. Hatta onların babalarının ve kabilelerinin isimler de mevcuttur ve sonunda da icmal yapmıştır. Bunlara asla ne ilave yapılır, ne de onlardan eksiltmeye yer verilir. Hiç değişmeden ebedi olarak sabit kalır” buyurdular. Sonra sol elindekini göstererek: “Bu da Rabbülâlemin’den bir kitaptır. Bunun içinde de ateş ehlinin isimleri, onların atalarının isimleri ve kabilelerinin isimleri vardır. En sonda da icmâllerini yapmıştır. Bunlara asla ne ziyade yapılır, ne de eksiltmeye yer verilir!” buyurdular. Ashabı sordu:
– “Öyleyse ey Allah’ın Resûlü, niye amel ediliyor? Madem ki her şey önceden olmuş bitmiş, yazılmış ve artık yazma işinden fariğ olunmuş (bir daha yapma gayreti de niye)?”
Rasûlullah şu cevabı verdi:
– “Siz amelinizle doğruyu ve istikameti arayın! İtidali koruyun, Zira, cennetlik olan kimsenin ameli, cennet ehlinin ameliyle sonlanır; (daha önce) ne çeşit amel yapmış olursa olsun. Keza cehennemlik olanın ameli de cehennem ehlinin ameliyle sonlanır, hangi çeşit amel ile amel etmiş olursa olsun!”
Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), sonra elindeki kitapları bırakıp, elleriyle işaret ederek dedi ki:
– “Rabbiniz kullardan artık fariğ oldu, bir kısmı cennetlik, bir kısmı da cehennemliktir.” (Tirmizi, Kader 8, (2142)
Peygamberimize (aleyhissalâtu vesselâm), alınyazısı hakkında eshaptan birisi şöyle sordu:
 “Ya Rasulullah, yaptığımız ve yapacağımız işler önceden takdir edilip yazıldığına göre, iş yapmanın ne önemi vardır?”
Rasulullah(s.a.v.):
 – “Herkes, kendi işine hazırlanır” ve “Herkes önceden takdir edilmiş olan işlere kendi seçimi ile hazırlanır” buyurdu.
(Hadis-i Müslim)
Aynı suali soran, başka birine de, Şems suresini okudu. İlgili kısmın meali şöyle:
-“Hayrı ve şerri ve bu ikisinin hallerini öğretip bunlardan birini yapabilmesi için, insana seçme hakkı(irade) verene yemin olsun ki. (Şems-8)
-“Nefsini kötülüklerden temizleyip faziletlerle dolduran kurtuldu.” (Şems-9)
-“Nefsini günahta, cehalette, dalalette bırakan, zarar etti.” (Şems-10)

İZAHAT: 

Allah, gelecekte kulların kafir veya mümin olacaklarını Levh-i Mahfuza yazdığı için kullar kafir veya mümin olmak zorunda olmuyorlar.
Bilakis, kullar gelecekte inkarı veya imanı seçeceklerinden dolayı kafir veya mümin olacakları yazılmıştır.

EK 4:

SORU: Trafik kazaları, doğal afetler, maden ocaklarının çökmesi sonucu ölenlerin durumu kader miDepremdir..?

CEVAP: Kader konusu hassas bir mesele olduğu için kader hakkında yazılan bu yazının tamamı okunmadan bir karara varılırsa konu yanlış anlaşılabilir.
Şu iyi bilinmelidir ki olup biten her şey kaderdir. Trafik kazaları, depremler, sel, maden ocaklarının çökmesi, şiddetli fırtına ve yangın gibi feci olaylarda ölen ve yaralananlar üzerinde insanların kasıt ve ihmalleri yoksa da o bir kaderdir, bunların içinde insanların tedbirsizlikleri veya kasıtları varsa da o da bir kaderdir. Ancak; kaderin bu ikinci kısmının öyle tecelli etmesine kastı veya ihmali olan şahıslar sebep olduğu için o kimseler suçlu ve sorumludur. Şimdi kaza ve kaderin ne anlama geldiğini görelim.
Kur’an-ı Kerim’de Kaderle ilgili bir ayeti kerime de, mealen;
-” De ki: “Allah’ın bize yazdığı şeyden başkası, bize asla isabet etmez. O, bizim Mevlâ’mızdır ve artık mü’minler, Allah’a tevekkül etsinler.”
( Tevbe – 51 ) Buyurulmaktadır.

– Eğer Allah insanları zulümleri yüzünden hesaba çekseydi, yeryüzünde kımıldayan tek canlı bırakmazdı. Fakat Allah onları, belli bir vakte kadar erteler. Müddetleri (ecelleri) geldiği zaman, onu ne bir saat erteleyebilirler, ne de öne alabilirler. (Nahl- 61)

Allahu Teala, gerek kullarının iradeleriyle yapacakları veya onların iradeleri olmaksızın başlarına gelebilecek her türlü işi bilip Levh-i Mahfuz’a yazmasına KADER denir. Yukarıda zikrolunan ayette ifade edilen kader (alın yazısı), iki şekilde açıklanabilir:

Birincisi; kulların iradesi olmadan başlarına gelen iyi veya kötü durumlar. Bir kimsenin bu dünyaya erkek veya kadın olarak gelmesi, bedeninin şekli, anne ve babasının kimler olacağı, doğal afetler gibi şeyler kulun seçimine bağlı olmayan kader türündendir.
İkincisi; kulların iradeleri, yani kendi seçimleri sebebiyle başlarına gelen iyi veya kötü durumlardır.  Kulun kendi seçimi ile müslüman veya inançsız olması, günahkar veya salih bir mü’min olması veya birini kasten öldürmesi de kaderin ikinci türüdür. Bu ikinci tür kaderin yazılmasına şahısların bilinçli seçimleri sebep olduğu için Allah katında onlar sorumludur.

SORU: Bir kimse bir kimseyi öldürmeseydi o insan yine mi aynı gün ve saatte ölecekti..?

CEVAP: Evet. Öldürülen kimse yine aynı gün ve saatte ölçekti ancak; bu kez ölümüne bir hastalık veya başka şeyler sebep olacaktı.

C Ü Z -İ   İ R A D  E   N E D İ R ..? 

Kulun hayır veya şerden birini seçme hakkıdır. Buna Kur’an’dan delil, mealen :
“Gerçek şu ki insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez.”
(Ra’d, 13/11)
Bu ayet-i kerime bize insanın iradesinin olduğunu ve onun programlanmış bir robot olmadığını gösteriyor.

Hayır ve Şerrin Allahü Teâlâdan Olduğuna İnanmak Ne Demektir?

Kula verilen cüzi irade ile kulun, hayır veya şerden birisini seçmesinden sonra o  işi Allahu Teala’nın yaratmasıdır. Kul bu işin yaratılmasını tercih etmesinden dolayı işin sorumlusu olmaktadır. Yani; işin tercih sahibi kul, yaratanı ise Allah’tır. Zira kulun yaratmaya gücü yoktur.
İnsanların bir çoğu insanın iradesinin sebep olmadığı alın yazısı ile, cüzi iradenin sebep olduğu alınyazısını birbirine karıştırdıkları için; “İnsan kendi kaderini kendisi yaratır.” diyerek şirke girmektedirler.

Loading

21.563 - 2
DİKKAT: Hakaret, küfür, tehdit içeren mesajlarla ilgili gerekli yasal işlemler yapılır. Tüm gönderilerde IP adresleri ve gönderim tarihi sistem tarafından kaydedilmektedir. Soru veya mesaj göndermeden önce nezaket kurallarına dikkat ediniz.

Aşağıdaki formu doldururken isim kısmında takma ad veya rumuz kullanabilirsiniz. İnternet sitesi kısmını boş bırakınız. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir. Eposta adresiniz yayımlanmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


“Kur’an’da Kaza ve Kader” üzerine 27 yorum.

    1. Ben trafik kazası geçirdim 5 yıl boyunca tedavi gördüm sağ ayağım sakat ama hafif sekiyorum bunada çok şükür peki ben işlediğim günahlardan dolayı mı kaza geçirdim ?

    2. Başınıza gelen musibet işlediğiniz günahlardan da olabilir, kulluk gereği imtihandan dolayı da olabilir Onu ancak Rabbim bilir. Allahu Teala Buyurdu ki (mealen);

      – “İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece “İman ettik” demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?” (Ankebut/2)
      – “Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.” ( Ankebut/3 ) buyurdu.

      Hayatımız baştan sona kadar imtihandır. Sabret ki daha büyük musibetler başa gelmesin. Zira her musibet daha büyüğüne engeldir eğer sabredilirse…

  1. Kader; İnsanların özgür iradeleri ile yapacaklarının daha önceden Allah tarafından bilinmesi ve kaza da Allah’ın önceden bildiği insanların özgür iradesi ile yapacağı o şeyin gerçekleşmesi midir?
    Yoksa kader; İnsanların yapacağı her şeyi Allah yazmış olması, kaza da zamanı geldiğinde o yazılmış olan şeylerin gerçekleşmesi midir?
    Yani yarın ben saçımı kestirmeye karar vermem ve yarın kestirmem Allah’ın istediği için midir? Yoksa bu kararı vermem ve bunu yapmam Allah’ın bilgisi dahilinde olması mıdır?
    Yoksa

    1. İnsanlara gelen hayır ve şer, fayda ve zarar, kazanç ve ziyanların hepsi, Allahü teâlânın takdir etmesi iledir.
      KADER: lügatte, bir çokluğu ölçmek, hüküm ve emir demektir. Allahü teâlânın ezelde, bir şeyin varlığını dilemesine kader denilir. Bütün bu eşyanın, kazaya uygun olarak, daha az ve daha çok olmayarak yaratılmasına kader denir.

      KAZA: Kaderin, yani varlığı dilenilen şeyin var olmasına kaza denir. Kaza demek, ezelden ebede kadar yaratılacak şeyleri, Allahü teâlânın ezelde dilemesidir.
      Allahü teâlâ, olacak her şeyi ezelde, sonsuz öncelerde bilmesi ilmine kaza ve kader denir. Kadere iman farzdır. Bu husus Kur’an-ı kerim ve hadis-i şerifler ile bildirilmiştir. Allahü teâlâ, ezeli ilmiyle, insanların ve diğer mahlûkatın, ne zaman doğacağını, ne zaman öleceğini ve ne yapacaklarını bilir. İlahın her şeyi bilmesi, her şeye gücü yetmesi gerekir. Bilmeyen, gücü yetmeyen, muhtaç olan, ölümlü olan ilah olamaz. Allahü teâlâ, herkesin ne yapacağını bilir. İnsanların başına gelecek olaylar, doğacakları, ölecekleri ve ne iş yapacakları gibi bütün bilgiler, levh-i mahfuz denilen bir kitaptadır. Bu kitaptaki bilgilere kader denilir.
      Kaza ve kader kelimeleri, birbirinin yerine de kullanılır.

    2. Değerli yanıt veren ; Elbette bu kader mevzusu çok kolay ve de basit anlaşılacak boyutta olmadığı görülüyor.Hemen bir çok insan ben dahil olmak üzere algılamayı beceremiyoruz.Soru soruyu doğuruyor sorudan bazen endişe bazen ise ümit doğuyor.Kaderine razı olan elbette makbul bir şahıs olması ile müjdeleniyor lakin kadere razı olmamayı hangi hallerde ve nasıl bir ruhaniyet içinde oluyor bunu zaman,zaman anlamıyoruz.Şimdi ben kısaca bir şey sormak istiyorum.Evet,Kader Rabbın biz insanlara ayırt etmeksizin ölünceye değin ki ölmekte kaderde var başımıza gelecek olan hemen her türlü olumlu veya bize bakan yönüyle olumsuz acı veren hadiselerdir.Şimdi eğer bir insan farz edelim iftiraya maruz kaldı ve suçlandı ve hapse atıldı şimdi bu onun kaderinde yazılı olan mıydı? Evet öyle ise niye iftiraya maruz kaldı,yoksa o zaten başke bir sebepten dolayı yine hapse mi atılacaktı? Yada bir insan sigaraya bağlı küçük hücreli sadece nikotinin %90 oranında sebep olduğu kansere yakalanıp öldü.Bu ölüm şekli onun kaderi mi? Halbuki sigara içmemiş olsaydı bu %90 oranından muaf olacaktı,ama ölümden kurtulacak mıydı?Diyelim ölümden kurtulamayacaktı ama ölüm şekli değişecek de öyle mi yoksa nasıl? Arz etmeye çalıştığım sosyal hayatta olan hadiselerden bir kaçı.Diğeri ise bir insan yabancı bir memlekette ve yabancı anadan babadan doğdu anne baba seçimi onda olmadığına göre elbette ki doğal olarak o toplumun değerleri dini ahlakı vs ile büyüyecek,evet o aklı yerine gelinceye değin vefat etse inancımız gereği Müslüman olacak ama vefat etmedi ve de o memleketin dışına da çıkmadı ve öyle yaşadı ne bir Hırıstıyan oldu tama anlamıyla ki olsa da o dinin hükmü yok,o halde bu şahıs için ne diyebiliriz?Evveli haşa diyerek araştırması adına ona verilen akıldan ve bu aklın getirdiği mesüliyetten İslamiyeti anlaması beklenecektir,ama onun şansı faraza Müslüman olarak doğan birinden daha fazla değildir,gerçi mevzu şans olarak düşünülür mü bilemiyorum lakin düşünmek insanın aklının iradesine bağlı bir kavram olması sebebiyle düşüncemi yazmayı istedim ve yazıyorum.İslam akıl ve mantık dini olmasına karşın çoğunda mantığın sınırları içine girmediğini de görürüz.Peygamberlerin veya bazı ulema erkanının gösterdiği olağanüstü olaylara baktığımızda,yada bilmem kaç gün deprem altında kalıp hala daha yaşayan insanların varlığını gördüğümüzde.Sizden ricam bilgi dağarcığınızı sizi incitmeyecek boyutta benim gibi zayıf bir düşünce eksenine sahip birisi için açıklama yapar mısınız?

    3. Kadere razı olmamak kaderi anlamamaktan kaynaklanıyor. İnsan bazen insanların yaptığı zulümü veya kendisinin sebep olduğu sıkıntıları kaderin gereği sanarak isyan ediyor. Bu doğru değildir. Oysaki, Allah Kuran da hiç bir kuluna asla zulmetmeyeceğini bildirmiştir. İnsanın kaderinde olan diğer şeyler imtihan gereğidir. Mesela sakat doğması, fakir çevrede doğması, kadın veya erkek olarak dünyaya gelmesi vs.
      Bunlardan dolayı iman edip kaderine razı olanı Rabbimiz hayal dahi edemeyeceği iyiliklerle ödüllendireceğini müjdelemiştir. Yeter ki kul hesap gününe iman etsin. Her iyiliği bu dünyada bekleyenler imtihanı kaybetmiştir.
      Öyle sorular sormuşsunuz ki bunlara kısa cevaplar verip geçiştirmek mümkün değildir.
      Evvela şunu bilelimki hayatımızda var olan her şey kaderdir.
      Ancak kader iki türlüdür.
      Birincisi, irademizin veya mahlukatın sebep olmadığı kaderdir. Bundan sorumlu değiliz. Buna razı gelip sabır göstermeliyiz duruma göre şükretmeliyiz.
      İkincisi, nefsimizin veya başkalarının sebep olduğu kaderdir.
      Bu da ikiye ayrılır.
      Nefsimizin sebep olduğu kaderde tamamen kendimizi suçlamalıyız. Bir günah işlediysek bu kaderde yazıldığı için değil o günahı işleyeceğimiz için kadere yazılmıştır. Allah onu kadere yazmasaydı o günahı yine işleyecektik.
      İkincisi, kulların kullara zulmü. Biri bize iftira atıp hapse düştük ve hiçbir suçumuz olmadığı halde hapis yattık. Bundan da asla sorumlu değiliz sabredersek bunun ödülü çok büyük olacaktır. Sonuçta bu dünyaya imtihan için geldik.
      Gayri müslim ülkede doğup ölenlere gelince, Kuran da İslamın tebliğini görüp işitmemişlere Allah azab etmeyeceğini bildirmektedir. Ama İslamın tebliğini görüp işitenler araştırmadıkları için sorumlu olacaklardır.
      İslam akıl ve mantık dini değil vahiy dinidir. Ama selim akla da aykırı değildir.
      Aklı olmayan Allah sorumluluk vermemiştir. Normal akla sahib olup art niyetli olmayan, samimi araştırmacı bir kimsenin İslamı kabul etmemesi de mümkün değildir.

    1. Elbette Allah’ın verdiği canı Allah alır. Bunun aksini iddia eden mi var?

  2. Şunu bilmek istiyorum bir söz duymuştum ” Allah herkesin kaderini kendi çabasına bağlı kılar” diye bir sözdü. Onu merak ediyordum doğru bilgimi yanlış mı diye sormak istedim

    1. Sayın Giray. Amerika’ya kaçıp peygamberliğini ilan eden Reşat Halife’nin sağ kolu Edip Yüksel denilen dinsizin talebeleri tarafından sosyal medyada kasıtlı olarak yayınlanan yanlış Kur’an mealleri vardır. Bu da onlardan biridir. İşte karşılaştırmamız:
      KASITLI OLARAK YANLIŞ YAZILAN MEAL:
      “Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık”
      (İsra /13)
      AYNI AYETİN DOĞRU MEALİ:
      “Her insanın defterini boynuna doladık, kıyamet günü açılmış bulacağı kitabı önüne çıkarırız.
      (İsra /13 Elmalı Meali)

      NOT:
      Kader hakkında doğru bilgi için lütfen lingimizi tıklayınız:
      http://www.islamdergisi.com/genel/kader-alinyazisi/

    1. Kader, Allahın insan hakkındaki yazgısıdır. Nasip ise, Allahın o kimse için ayırdığı rızıktır. Müslümana da Niko ismi hiç de yakışmıyor doğrusu vesselam.

  3. Allah insanlarin cennete ve cehenneme kader dedigimiz yazgiyla yazip cizmiştir ve kalemide krip atmıştir bence,Çùnkù bir defa peygamberler bile kesen cennete yazılmis,hic su ana kadar kafir olan peygamber duydunuz mu?ve cennetin kapisinda :La ilaheillallahmuhammeden resulullah yazmasi da peygamperin ònceden cennete yazildiginın bir gòstergesidir..

    1. Mustafa! Din sizce olmaz. Din Allah ve Rasulünün beyanı üzeredir. Kaderi yazanı idam kararı veren hakim, kaderi yazan kalemi de kurşun kalem mi sandınız da ” kader dediğimiz yazgiyla yazip cizmiştir ve kalemide kırip atmıştir bence” diyorsunuz.
      Ve..”peygamberler bile kesin cennete yazılmis, hiç şu ana kadar kafir olan peygamber duydunuz mu? ve cennetin kapisin da :La ilaheillallahmuhammeden resulullah yazmasi da peygamperin önceden cennete yazildiginın bir gòstergesidir..” diye saçmalamışsınız.
      Allah peygamberleri seçmiş ve onları her türlü günaha düşmekten korumuştur. Peygamberler kendi iradeleri ile iman etmiş ve iradelerini zorlayarak şeytanla mücadele etmişlerdir.
      Sizin düşündüğünüz gibi olsaydı Allahu teala Rasülüne; “emrolunduğun gibi dosdoğru ol” der miydi? “Nasıl olsa kaderinde dosdoğru olmak vardır. Eğrilmesi imkansız bu, “emrolunduğun gibi dosdoğru ol” emri ile uyarmanın da gereği yok” demez miydi?
      Siz kader mevzusunu hiç anlayamamışsınız. Sanırım kader hakkında yazdıklarımızı da hiç okumamışsınız. Okuduysanız anlayamamışsınız. Allahu teala size anlayış ihsan etsin.
      Kaderde yazılanlara tabi olarak iman ve amelimiz şekil alsaydı, İlahi kitapların ve peygamberlerin gönderilmesine ne gerek vardı..? Haramlardan kaçınmamız ve farzları yapmamız için telkin ve uyarıların yapılmasının bir gereği var mıydı?
      Kader hakkında yazdıklarımız ehli sünnet alimlerinin en büyüklerinden İmamı Azam’a dayanır. O da bu ilmi Hz. Ali’nin torunu Caferi Sadık’tan almıştır. O da dedesi Hz. Ali’den almıştır bu ilmi. Hz. Ali’nin ilmi de Peygamberimize(s.a.v.) dayanır. Siz neye göre Peygamberimize dayanan bir ilme karşı gelip “bence” diyebiliyorsunuz.?
      Siz önce Kur’an’ı yüzünden doğru okumayı öğrenin.

  4. Sonsuz cehennem zulmùyle merhamet ve adalet bagdasıyor mu sizce?Bu bùyùk bir zalimce eylem degilmidir..?Ayrıca bir kisim insani cennete ezelden yazmak bir cogunuda cehenneme yazmak adaletsizligin en tepede olmasi demek degilmidir..

    1. Sonsuz cehennem zulmü ifadeniz yanlıştır. Çünkü Allah, Ben kullarıma zulmetmem ” buyurmaktadır. Cehennem azabı küfrün(inkarın) karşılığıdır. Bir de bu dünya da halka zulmeden imansız gaddar ve zalimlerin cezasıdır.
      Allaha küfredip insanlara zulmedenleri cennet ile ödüllendirmek, Allah için her şeyini feda edenlerle cennete koymak sizce adalet ve merhametle bağdaşıyor mu?
      Kader konusunu çok yanlış anlamışsınız. İlim bilinene tabidir. Bilinen ilme değil. Allah ezeli ilmi ile bir kimsenin özgür seçimi ile küfrü seçeceğini bilip levhi mahfuza yazması o kafiri o işe zorunlu kılmaz. Allah o yazıyı yazmasaydı bile o kimse hür seçimi ile o yolu seçecekti. Allah’a adaletsiz demek küfrün en aşağısıdır.

  5. Levh-i Mahfuz konusunda bizim yazdığımız çelişmiyor, bilakis sizin bu husustaki düşünceleriniz karışık olmalı ki, anlamakta zorluk çekiyorsunuz.
    Allahu Teala, Levh-i mahfuza gelecekte insanların yapacaklarını ezeli ilmiyle bildiği için yazmıştır. Olacakları yazması sizin kendi seçiminizden dolayı yapacaklarınızı etkilemiyor diyoruz siz ise hala takıldığınız düşüncenizi yineliyorsunuz..
    Madem iradeniz yoksa levhi mahfuzda yazılanlar hakkında neden itirazda bulunuyorsunuz.? Eleştirdiğinize göre robot değilsiniz demek ki.
    Engin Bey, Kur’an’da Kaza ve Kader yazımızı lütfen daha dikkatli okursanız, bu çelişkinizden kurtulabilirsiniz inşaallah..

    1. Allah bizleri bu alemde sınav yapıyor kendisi bizim ne olacağımızı bilmediği için değil. İnsan Kıyamet günü hesaba çekildiği zaman “Ya Rabbi beni sınav yapsaydın ben iyi bir kul olacaktım” bahanesinin olmaması için Allah bizi bize göstermek için sınav yapmaktadır.

    2. Sınıfta kaza ve kader konuşulduğunda böyle sorular sorulmuştu hocamıza,sağolsun hocamız cebaplamıştı alnının akıyla.Evet,Allah bilir ne zaman ne olacağını,ama seçimi bize bırakmıştır.Bu örümcek ağına benzer,nasıl ki bir düğüme geldiğimizde farklı ağlar varsa ve biz birini seçmek durumunda kalıyorsak bu bizim seçme hakkımızın olduğunun göstergesidir.Allah’ın tüm bu örümcek ağını biliyor oluşu ve bize yeni yollar ve dolayısıyla da yeni seçimler sunması da kaderdir,kaderimizdir…

  6. şimdi benim kafama takılan soru şudur ki levhi mafuzda yaşayacağımız herşey yazıyorsa o zaman cennete yada cehenneme gideceğimizde önceden belirlenmiştir bu mantığa göre.

    1. Sayın Adsız selamünaleyküm. Evet Levh-i Mahfuzda kimin kendi seçimi ile cennetlik ve cehennemlik olacağı yazılıdır. Allah, ezeli ilmiyle kimin cennetlik ve kimin cehennemlik olacağını belirlemedi lakin bildi. Belirlemiş olsaydı insanların iradesi yani seçimleri söz konusu olamazdı. Oysa ki insanlar seçimleri ile cennetlik ve cehennemlik olacaklarını belirlerken Allah ise bunu ezelde(sonsuz öncede) bilmektedir..
      Birinin bir şey yapacağı hakkında insanlar için sezmek, tahmin etmek tabiri kullanılır. Ancak; Allah hakkında bunları kullanmak uygun değildir. Zira Allah’ın bilmesi sezmek ve tahminden de öte kesin ilimdir..
      Bir kimse, bir sürücünün kaza yapacağını sezse ve bunu bir yere NOT etse, sürücü birkaç dakika sonra kaza yapsa, bu kazayı önceden sezip not edenin yazmasına bağlayabilir miyiz..?

    1. Kader başa gelmeden bilinmez. Başa geldikten sonra kader olduğu kesinleşir. Bu açıdan dıştan iyi görünen her insanın iyi olmadığı gibi başa gelmeden de bu kader deyip teslim olmakta bir o kadar yanlıştır. Allahu Teala;
      وَأَنْ لَيْسَ لِلْإِنْسَانِ إِلَّا مَا سَعَىٰ ” İnsana ancak çalışmasının karşılığı vardır” (Necm-39) buyurmaktadır. Çalışır çabalar gayret gösteririz. Sonuç kaderdir.

Bir yanıt yazın